Zeynep
ARIKAN GÜLBAĞ
Şehit Düştüğü Tarih: 27 Eylül 2001
Şehit Düştüğü Yer: İstanbul Küçükarmutlu
Doğduğu Tarih: l968
Doğduğu Yer: Malatya, Hekimhan
Mezar Yeri: Cebeci Mezarlığı, İstanbul
Ümraniye Hapishanesinde F
Tipi hapishanelere karşı ölüm orucuna başladı. 19 Aralık katliamını yaşadı.
Tahliye edildiğinde ölüm orucunu Küçükarmutlu'da
sürdürdü. 27 Eylül’ün ilk saatlerinde, saat 04.15’te şehit düştü.
15 yılını, yaşamının
yarıya yakınını mücadele içinde geçiren bir devrimciydi şehit düştüğünde. 19
yaşından 32 yaşına kadar ömrünün en güzel yıllarını örgütüyle geçiren ve bunun
mutluluğunu yaşayan Zeynep, yüzünde bu mutlulukla şehit düştü.
Açlığının 343. gününde,
ateşledi silahını. Silahı bedeniydi.
Şöyle diyordu örgütüne
yazdığı yazısında: “Örgütlü olduğum süre
içinde çok çeşitli görevlerim oldu. Ama her zaman bir savaşçı olmak, düşmanla yüzyüze hesaplaşmak istedim. Dışarıda savaşçıydım, yarım
kalan bir hesabım vardı. İşte bugün... düşmanla bir
kez daha hesaplaşacağım. Düşmana bir kez daha, yıllarca çektiğimiz acılar,
verdiğimiz yüzlerce şehidimiz, gün yüzü görmeyen halkımız için tetik çekecek ve
vuracağım. Silahım bedenimdir.”
Tutsak düşmeden kısa süre
önce, bir lav silahıyla, Harbiye orduevini vurmuştu. Şimdi bedenini silah
yaptı. Bedeniyle fırladı namludan. Bedeniyle vurdu düşmanı.
Zeynep, Malatya Hekimhan’da
l968’de doğdu. İstanbul’a taşındılar. Kavganın başkentinde, kavgayla buluştu.
1986-87’lerde İstanbul
üniversitesinde öğrenciyken mücadele içinde yeralmaya
başladı.
Devrimci mücadelenin bir çok cephesinde yeraldı. 1987’den
92’ye kadar Dev-Genç içinde mücadele etti. Gençlik alanında okul, bölge sorumlulukları
üstlendi. Boykotlarda, öğrenci derneklerinde, katliamları protesto için yapılan
eylemlerde defalarca gözaltına alındı. İşkencelerden geçirildi, kısa süreli
tutsaklıklar yaşadı.
92’de Dev-Genç’li Kazım Gülbağ ile evlendi.
Daha sonra Mücadele
dergisinde çalıştı. Dergide çalıştığı yıllar darbecilik ihanetinin yaşandığı
bir dönemdir. Darbeci ihanet çetesinin silahlı saldırısında yaralandı. Uzun
süre hastanede yattı.
İyileştikten sonra, artık
farklı bir alanda çalışacaktı. Bir süre askeri eğitim alarak İstanbul silahlı
propaganda birliğinde komutan olarak görev aldı. Bu görevini sürdürürken tutsak
düştü.
Tutsaklıkta da direnişci ve savaşçıydı. Oligarşinin F tipi hapishane
saldırısının ölüm orucuyla karşılanacağı belliydi. Ama daha henüz ölüm orucu
direnişçilerinin tesbit edilmesi aşamasına geçilmemişken,
o yoldaşlarına, partisine gönüllü olduğunu açıkladı:
Zeynep ve Ümüş Şahingöz; hep birlikteydiler.
Ümraniye’de birlikteydiler. 19-22 Aralık’ta birlikteydiler. Birlikte hastane hastane dolaştırıldılar. Beyaz önlüklü Mengelelere
karşı birlikte direndiler. Birlikte tahliye edildiler. Birlikte, Armutlu’ya geldiler ve omuz omuza, yürek yüreğe ölüm orucunu
sürdürdüler.
Direniş boyunca, 343 gün,
dört mevsim boyunca, tüm badireleri atlatmış, onlarca yoldaşını şehit
vermiştir. Eşi, Kazım Gülbağ da bu süreçte şehit
düştü. Kazım, hareket tarafından yurtdışına çıkarılmıştı. O ölüm yatağındayken,
Kazım Gülbağ Almanya’da bedenini tutuşturarak katıldı
direnişe.
***
ZEYNEP ARIKAN’IN
Partisine, yoldaşlarına
mektubudur:
Merhaba,
'96 Ölüm orucu sürecini
yurtdışında yaşadım. Her ne kadar, anlamaya, o sürece dahil
olmaya çalışsam da hep içimde bir eksiklik vardı. Hapishanelerde değildim,
ülkede değildim, herhangi bir pratik içinde değildim. Ölüm Orucu gibi bir
eylemi bekleme sürecinde karşılamak benim içimde hep dert olmuştur. Ölüm
Orucunu anlatıyoruz, büyüklüğünü, oradaki irade gücünü, kahramanlığı yanımızda,
yöremizde kim varsa kavratmaya çalışıyoruz. Ama yine de içinde olmadan bazı
şeylerin anlaşılması, tadılması veya kavranması zor oluyor. Örneğin, "gönüllülük",
örneğin "birbirinin önüne geçme isteği", yani "ölümde "yarış"...
Örneğin insanların ölüm orucu sürecinde nasıl hazırlandıkları, neler
hissettikleri anlatılamamıştır şimdiye kadar. Şimdi onu anlıyorum ve yaşıyorum.
Yüreğimin anlatılamaz ve bir o kadar da inanılamaz bir sevinçle, bir mutlulukla
dolu olduğunu anlatamam. Gerçekten de bu anlatılamaz birşey.. Ben ve benim gibilerin süreci omuzlaması, tüm insanlık
adına büyük sorumluluklar üstlenebilecek olması müthiş bir onur. Bir de zaferi
kazanacak olmanın kesinliği var. Diyebilirim ki 14 yıllık devrimci yaşamımda
hiç bu kadar pürüzsüz ve net "kazanacağız"
dememişimdir. Ümitsiz yaşadım veya inançsızdım demek değil bu söylediğim.
Yalnızca eskiyle arasındaki farkı anlatmak istiyorum.
Ölüm Orucu kararını
duyduğumda ilk söylediğim sözler şunlar oldu: "Çok güzel, Partimiz,
ailemiz ne kadar büyük ve ne kadar öngörülü", kendimle paylaştığım
sözcüklerdi bunlar.
Süreci kim omuzlayacak?
Elbette hepimiz "ben" diyeceğiz. Öyle de zaten. Kimimiz ölüm orucu savaşşçısı, kimimiz barikat direnişçisi ama hepimiz sürecin
savaşçısı olacağız.
Ben bunun neresindeyim?
Ben kendi adıma, henüz "adaylık" sorulmamış olsa da, Ölüm Orucu
savaşçısı olacağım. Bunu 14 yıllık devrimci yaşamımın bana verdiği bir görev,
bir zorunluluk olarak algılıyorum. Belki duygusallık ama...
Süreç böyle aşılacak...
Hücreler politikası uzun zamandır gündemimizde. Tartışıyoruz... Ölüm Orucu
düşüncesi daha öncesinde de vardı bende. Düşman kendi saldırı politikalarının
başarıya ulaşacağını düşünüyor. Yeni bir ölüm orucunu hesaplamıyor, belki de
bunu göze alamayacağımızı düşünüyor, barikat direnişleri, rehin alma vb.
eylemlerimize yönelik hazırlıkları daha fazla. Ölüm orucu noktasında hesapları
da yok değil, olasılıklar üzerine hesaplar da yapıyor. Böylesi bir durumda daha
çok oportünizm üzerinde duracak ve bizi
yalnızlaştırmaya çalışacaktır. Oportunizmin yan çizen
tavrı bilinmez değil.
'96'da olduğu gibi,
düşmanı tam zafer hazırlığı yaparken ve bu umutla işe başladığında yeneceğiz.
Buna inanıyorum.
Şu
kesinlikte çok önemli. Hücreleri yıkacağız. Yani
"hücrelerin içinde kapısını dövmekten aşındıracağız,
veya sloganlarla inleteceğiz" değil. "Kıracağız". Bu kesinlik,
hangi eylem aracıyla, hangi taktikle düşman politikasının üzerine gidiyorsak,
bizi başarıya götürür.
Kazanacağımıza
inanıyorum.
Yoldaşlarımı seviyorum.
Partime bağlıyım.
Yoldaşlarım ve partimin
içinde, onlarla birlikte hertürlü direnişin önünde
olacağım. "İçinde olacağım" değil
"önünde" olacağım. Bu benim için bir yanıyla da vicdani bir
sorumluluk. Partime ve yoldaşlarıma karşı vicdani bir
sorumluluk. Temizlenme fırsatı... Bu fırsatı değerlendireceğim.
Selamlar.
Zeynep Arıkan
25.03.2000
***
ZEYNEP ARIKAN’IN
İkinci Gönülüllük Yazısı
MERHABA,
İlk Ölüm Orucusu gönüllüsü olduğumu belirttiğim yazının üzerinden
yaklaşık üç ay geçti. Üç ay içinde pekçok şeyi tartıştık,
pek çok şeyi düşündüm. İkinci kez tekrar söylüyorum. Gönüllüyüm.
Bu süre içinde kesinlikle
Ölüm Orucu Savaşçısı olacağım dediğim zamanlar da oldu, ben seçilmeyebilirim
buna da hazır olmalıyım dediğim zamanlar da. Yine de olmamaya pek ihtimal
vermedim. Savaşın ön cephesinde olmalıydım, şimdi de aynı düşüncedeyim
olmalıyım.
Bu üç ay sürede insan
kendisiyle pekçok şeyi tartışıyor. Geçmişini gözden
geçiriyorsun, yaptıklarını, yapmak istediklerini... Bu düşüncelerde belirleyici
olan bugün oluyor. Zorlu bir sürece gireceğim, başarmalıyım, Partimizle
kazanacağımız zaferi kendi adıma, devrimci kadın olarak Zeynep olarak da
kazanmalıyım diyorum. Kendimi hazırlıyorum.
Pek çok kez alnıma kızıl bantın takıldığını hayal etim, pek çok kez Ölüm Orucuna
başlarken yapacağım konuşmayı düşündüm. Ne yalan söyleyeyim, bazen duygulandım
ve gözlerim de doldu. Bazen yönetici yoldaşlarımın davranışlarından seçilip
seçilmeyeceğimi çıkartmaya çalıştığım da oldu. Kaç kişi seçilir bizim koğuştan
bilmiyorum ama bir kadın savaşçılar birliği olarak sanki silahlı bir baskına gidermiş
gibi, sanki omuzlayıp silahımızı teeddütsüz
gittiğimiz eylemler gibi ölüme gitmeyi hayal ettim. Bugün hayalimin
gerçekleşmesini bekliyorum.
Önderime verdiğim bir söz
vardı 96'da. Karşınıza yüzü ak çıkacağım diye. Bu sözümü tutamadım. Bugün
önderimin, (...) genelde tüm yoldaşlarımın karşısına yenilenmiş ve yeni
zaferler kazanmaya aday bir Zeynep olarak çıkmak istiyorum.
"Ölüm Orucu ile zafer
kazanır mıyız", “Kırılma olur mu?”, diye tartışıyoruz aramızda. Şuna gönülden
inanıyorum; ZAFERİ KAZANACAĞIZ.
En önde çarpıma şansımız
olursa, tereddütsüz ölürüz.
Ailelerimize,
yoldaşlarımıza, halkımıza "canım feda olsun size" demeye
hazırlanıyorum.
Ölüm Orucuna gönüllüyüm
ama seçilemezsem biliyorum ki bu direniş bir bütün ve ben bu bütünün her
koşulda bir parçası olacağım.
Tekrar tekrar kendimi sorguladım, ölümden korkuyor muyum, geleceğe
dair beklentilerim var mı, düzen bağlarım var mı? Tüm bu düşüncelerin üzerinden
gönül rahatlığıyla ÖLÜME HAZIRIM, Zafer Kazanmaya hazırım, düşmana bir yenilgi
tattırmaya hazırım.
l4 yıldır sizinleyim,
ömrüm boyunca sizinle olacağım, herşeyi sizden
öğrendim. Zeynep Parti-Cephenindir.
Ölüm Orucuna yatmak için
talimat bekliyorum.
Selamlar.
Zeynep Arıkan
6 Ağustos 2000
***
Zeynep Arıkan'ın Partiye, Önderliğe Notu
Partime,
Önderime,
14 yıldır bu ailenin
içindeyim.
Şöyle bir geçmişime dönüp
baktığımda yüzümde hafif bir tebessüm, gönlümde tarif edilmez bir huzur bırakan
şehitlerimizi görüyorum. Onlarcasıyla birlikteydim.
Kimiyle aynı sırada oturdum, kimiyle aynı eyleme gittim. Kimiyle sohbetin en
koyusunu yaptım, kimiyle yalnızca gözlerle konuştum. Onlardan öğrendim,
öğrenmeye çalıştım. Hepsi ardından onurlu bir geçmiş bırakarak, bu vatanın
toprağını suladılar. Gözümü onlardan ayırmadım.
Şöyle bir geçmişime
baktığımda, bir film şeridi gibi akan bu karelerin ilk kesitinde Dev-Genç'i,
Devrimci Sol'u, sonrasında Parti-Cephe'mi gördüm. Hiç onlarsız olmadım, olmayı
düşünmedim.
Önderimi gördüm '89'lu
yılların Baştabya'sından, bugüne kadar hep yanımızda
oldu, hep yanında olduk.
Şöyle bir geçmişime
baktığımda, olumluluklarımı gördüm, olumsuzluklarımı da. Düştüğüm de oldu,
kalktığım da. Hızla koştuğum da oldu, yavaşladığım da. Düşe, kalka, koşa,
yürüye bu yolu aldım ve bugüne geldim. Bocaladığımda, zorda kaldığımda elimden
siz tuttunuz. O eli hep hissettim. Sevincimde, başarabildiklerimde sizinle
paylaştım.
Önderime, "ben bu
ailenin yaramaz çocuğuyum" dediğimi hatırlıyorum. Ama yaramaz çocuk olmak
yetmiyordu, kendini sınırlamak, "yaramazlıkları" meşru görmekti bu.
Önderimden bunu öğrendim, büyümeye çalıştım. Her hareketimde onun gözlerini
üzerimde hissettim. Kimi zaman kaşlarını çatarak "gidişat kötü" dedi,
kendime çeki düzen verdim, kimi zaman "iyidir iyi" dedi, daha hızlı
koştum. Bazen resimlerde, bazen kitaplarda, bazen rüyalarımda konuştum,
dertleştim.
19 yaşımdan 32 yaşıma
kadar ömrümün en güzel yıllarını örgütümle geçirdim. Ne mutlu bana. Ne mutlu ki
her zaman ailemle oldum.
Önderimin "bir daha görüşeceğiz, başın dik,
alnın açık olsun" deyişini hiç aklımdan çıkarmadım.
İşte bir daha
görüşüyoruz.
Sizi utandırmayacak,
güveninize layık olacağım.
Biliyorum, kuşatmayı
büyük direnişlerle yaracağız. Kuşatmaları hiçbir bedelden kaçınmadan yarmayı,
partimizi, halkımızı zafere çıkarmayı sizden öğrendik.
Ölüm Orucuna tüm bu
duygularımla gönüllü oldum. Bugün Ölüm Orucu savaşçısı olarak aynı duyguları
taşıyorum. Beni bu onura layık gördüğünüz için size teşekkür ediyorum.
Anlatılamaz bir mutluluk, anlatılamaz bir huzur içindeyim.
Örgütlü olduğum süre
içinde çok çeşitli görevlerim oldu. Ama her zaman bir savaşçı olmak, düşmanla yüzyüze hesaplaşmak istedim. Dışarıda savaşçıydım, yarım
kalan bir hesabım vardı. İşte bugün bana tanımış olduğunuz bu fırsatla düşmanla
bir kez daha hesaplaşacağım. Düşmana bir kez daha, yıllarca çektiğimiz acılar,
verdiğimiz yüzlerce şehidimiz, gün yüzü görmeyen halkımız için tetik çekecek ve
vuracağım. Silahım bedenimdir.
Talimatınızı aldım.
Görevimi yerine getireceğim.
Güvendiniz, güveninize
layık olacağım.
Onurlandırdınız, sizleri
onurlandıracağım.
Sizinle her zaman,
sizinle devrime kadar...
12Kasım 2000
Sevgiyle... Zeynep Arıkan
***
Zeynep Arıkan Gülbağ'ın direniş içinde
yazdığı
bir mektup:
Kartal
hapishanesinde direnişin 130'lu günlerinde yazdığı bir mektubunda şunları
söyler:
"... Hemen yanı
başımızdakileri özlemek zor geliyor bana, ve bu
özlemle "haydi!" diyorum kendi kendime. Haydi, özlemi bitirmek senin
elinde..."
Ama bildiğin gibi
değil...130'ları devirdik halen tık yok. Tüm yolcular lanet okuyor B1'e.
Bizim zafer nazlı gelin,
kaçıp duruyor, biz peşinden. Ama bilirsin, sevdalandık mı bir kez, öyle kolay
vazgeçmeyiz sevdamızdan. Bizim nazlı gelinden vazgeçmeye niyetimiz yok. Olmadı
kaçırırız olur biter, öyle değil mi? Allahın emri ile gelmiyorsa, bizden günah
gitti.
(...)
Kolu kopana kol, gözü
çıkana göz olabilirsek...
Herkes sıramızı kapıyor,
fırsat vermiyor. Ercan, Rıza, Umut, Ata.. kaptı. Dışarıda Gültekin.. Bilmiyorum bizde mi iş yok?
Ama size söz,
Ümraniye'nin duvarlarına, yerlerine sürülen her damla kanımız için kurşunlanan
bedenlerimiz için;
Alnının çatısına nişan
aldık hasımlarımızın...
Bizim ekip 15 kişiydi.. Ahmet'i, uğurladık, 14 kaldık. Biz artık 14'lüyüz, 14'lü
gibiyiz.
Artık göz, gez, arpaçık zamanı..."
20.02.2001
***
Zeynep Arıkan ve Ümüş Şahingöz'ün Ortak Açıklaması:
Basına ve Kamuoyuna
Biz Zeynep Arıkan
ve Ümüş Şahingöz Ölüm Orucu
direnişimize Küçükarmutlu'da, halkımızın içinde devam
ediyoruz.
Direnişimiz uzun zamana yayıldı.
Öyle ki, dünyanın her köşesinde ölüm orucu eylemimizin yankılarını duyuyor,
hissediyoruz.
Ölüm orucu direnişimize 20 Ekim
2000 tarihinde başladık. O tarihten itibaren düşmanın baskıları ile
karşılaştık. 19 Aralık tarihinde "Hayata Dönüş" operasyonu adı
altında katledildik. Yanı başımızda pek çok arkadaşımız kurşunlanarak
yaralandı, katledildi. Operasyon sonrası bizi zorla müdahale ile direnişimizden
vazgeçirmek için hastanelere taşıdılar. Neredeyse direnişimizin yarısını
hastanelerde geçirdik. Tedavi adı altında yoldaşlarımızı yaşayan ölülere
çevirdiler. Bir çok insanımız Korsakof
hastalığına yakalanarak bilinç kaybına uğradı.
Şimdi de tahliye adı altında direnişi
kırmak için sokağa attılar.
Direnişi bitirmek için devletin
politikalarından biri hastanelere götürmekti. Hastanelerde direnişimizi
sürdürdük. Hastaneler politikası devletin açmazıydı. Açmaz hiçbir zaman bizim
olmadı. Açmaza düşen devletin kendisydi. Hastane
politikası direnişimizi kıramayınca yeni arayışlara girişti. İşte devletin en
son saldırı politikası, direnişçileri sokağa atmak oldu.
Evet
sokağa atıldık. Devlet "elimizde ölümler olmasın da, nerede ne
olursa olsun" diyerek pek çok insanımızı tahliye etti. Biz de bu
tahliye edilenlerdeniz.
Devletin politikası açıktır.
Hiçbir demogoji bu katliamcı politikayı gölgeleyemez.
Hastanelerden tahliyeler direnişin selameti için değil, direnişi kırmak için
devletin ikinci açmazıdır. Çünkü biz direnişimizi 20 Ekim’den bu yana
kesintisiz olarak sürdürüyor, direnişi halkımızın içine taşıyoruz.
Devletin hesapları boşunadır.
Direniş dışarıda ve içeride sürmektedir. Sürecektir.
Ölüm Orucu direnişimiz ilk günkü
talepleriyle sürüyor.Taleplerimiz kabul edilinceye
kadar direnişimiz sürecektir.
Ümüş Şahingöz
Zeynep Arıkan
05.07.2001
***
Zeynep Arıkan Gülbağ:
“Ölüm soğuktur, iticidir, istenmez. Ama ölüm, bir
yudum özgürlükse onu kana kana içmesini biliriz biz.
Eğer ölüm bir tutam özgür vatansa, o toprağı sulamasını biliriz. İşte o zaman
ölüm soğuk değil, şan ve şerefle yunup arınmış bir ışık olur bize. Kurtuluş
ölümlerde yatıyorsa, gülerek karşılarız.”
(Ölüm Orucu Gönüllüleriyle Şehitlikleri Üzerine yapılan
röportajlardan alınan bu sözler, Vatan Dergisinin 18 Aralık 2000 tarihli 69.
sayısında yayınlanmıştır.)
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...